Dayanıklı Olma, Antikırılgan Ol!

Dayanıklı olmak zorundayım diyoruz çoğu zaman kendimize. Özel hayatımızda, iş dünyasında ve aslında hayatın her alanında. Kırılganlıktan kaçıyoruz ki en küçük bir sorun bizi dağıtmasın, hedeflerimize erişmekten alıkoymasın. Ama genellikle çaremiz dayanıklı olmak, yani kırılgan olmamak. Aslında kırılganlık durumunu nötrlemek olarak bakmamız gerektiğini söylüyor Nassim Nicholas Taleb dayanıklı olmaya. Kırılganlığın karşıtı dayanıklılık değil, antikırılganolmak ona göre.

Ön kabullerimizi bir kenara bırakıp üzerinde düşündüğümüzde aslında ne kadar da mantıklı bir çıkarım olduğunu görebiliyoruz; ama birkaç noktaya değinmek gerekiyor bu konuyu incelerken. Öncelikle kırılganlığı tanımlarken tam olarak bahsettiğimiz şeyin ne olduğunu açıklamak gerek. Kırılganlık, en azından bu çerçevede, düzensizlik ve kaostan kaçınma anlamına geliyor. Eğer kırılgan bir insansanız, aynı zamanda kırılgan bir organizasyonda görev yapıyorsanız, kaostan gelen belirsizlik sizi korkutuyor demektir. Kendinizi güvende hissetseniz dahi herhangi bir karmaşa durumunda çok daha büyük bir şokla karşı karşıya kalmanız söz konusu. Aslında kendinizi savunmak için kullanabileceğiniz bir mekanizmayı geliştirmeyi engelliyorsunuz. Bunun direkt bir sonucu olarak da sorunlar ve engellerle karşılaştığınızda bütün dünyanız yıkılıyor veya yaptığınız, inşa ettiğiniz her şey yerle bir oluyor.

Sağlam ya da dayanıklı dediğimiz kişi ve kurumlar ise şoklara ve engellere karşı ayakta durabilen, kendi olmaktan vazgeçmeden yoluna devam edebilenler. İş burada bitiyor çoğumuz için, hayat yoluma ne çıkarırsa çıkarsın ben benliğimden ödün vermeden devam edeceğim dediğimiz yer son nokta. İşte Taleb’in bir adım ileri gittiği yer de burası.

Antikırılganlık bir sonraki evrenin adı. Kısaca kırılmalar, engeller ve şoklar karşısında onlara uyum sağlayarak daha yaratıcı ve daha güçlü olabilme durumu. Eğer karşılaştığım olumsuzluklardan daha güçlü bir şekilde çıkabiliyorsam antikırılganım. Rastgelelik ve değişkenlik hayatın bir parçası, kontrol edemediğimiz bir sürü dış etken var. Küçük stres faktörlerinden kazanç sağlayarak çıktığımızda gelecekte daha büyük şoklara karşı vereceğimiz tepkileri de güçlendirecek. Aslında bağışıklık sistemimiz bu konuyu içselleştirmek için müthiş bir örnek. Mesela bağışıklık sisteminiz kırılgansa diğer insanlara nazaran daha kolay hastalanırsınız. Ama bağışıklık sisteminiz güçlüyse hastalanma sıklığınız düşer. Bağışıklık sistemimiz dayanıklı değildir; antikırılgandır. Çünkü bir bakteri veya virüsle karşılaştığında onu yenip hayatına kaldığı yerden devam etmez; aksine bir dahaki sefere aynı durumla karşılaştığında daha güçlü savaşabilir. Yani karşılaştığı engelden öğrenir, güçlenir ve kendini geliştirir.

Bizim de bağışıklık sistemimizi örnek almamız gerekiyor. Zorlukla karşılaştım ve onu aştım değil; zorlukla karşılaştım, onu aştım ve artık daha güçlüyüm diyebilmemiz lazım. Kişiler ve kurumlar olarak bunu diyebildiğimizde, yani dayanıklı değil de antikırılgan olduğumuzda her engel bir fırsat, her stres bir öğretmen olacak. Hayat sabit değil, rastlantısal, dağınık, düzensiz. Biz onu bir şekilde düzene sokmaya çalıştıkça kendimizi daha çok yoruyoruz. Halbuki antikırılgan olabilirsek, kaostan doğan düzen yerine kaosun içinde yeşeren bir çiçek olabilirsek, işte o zaman hiçbir şok hayatımızı yerle bir edemez.

Kaynaklar

https://tr.wikipedia.org/wiki/Antikırılganlık

https://selinartuntas.medium.com/antikırılganlık-üzerine-d420ceeab94

https://www.antifragility.science

https://www.theguardian.com/books/2012/nov/21/antifragile-how-to-live-nassim-nicholas-taleb-review

Son Yazılar

Sorularınız mı var?

İletişime geçin!

İletişime geçin!

Tüm sorularınız için bize ulaşabilirsiniz. En kısa sürede size dönüş yapacağız.

Go to Top