Son yıllarda çok konuştuğumuz bir kavram imposter sendromu. Özellikle uzun zamandır aynı pozisyonda uzun yıllar çalışanların ve iş arayışında olan kişilerin bu hisse daha çok sahip olduğunu görüyoruz. Kısaca tanımlamak gerekirse imposter sendromu, kişilerin kendilerinden şüphe etmeleri, kendilerini yeterli hissetmemeleri ve beraber çalıştıkları herkesi kandırıp bu pozisyona geldiklerini düşünmeleri anlamına geliyor. Bu hislere ve endişelere sahip kişiler her an insanları kandırdıklarının ortaya çıkacağını düşünerek sürekli bir endişeyle kendilerini daha çok çalışmaya zorlayıp tükenmişlik sendromuna girebiliyor ve başarılarını sahiplenemiyor. Dolayısıyla yaptıkları küçük hatalara büyük anlamlar yükleyip kendilerini sıkışmış hissediyorlar.
Bu sendromdan kurtulmanın yollarını araştırırken LinkedIn’in de bu probleme katkısı olduğunu gördüğümde aslında şaşırmadım. Çünkü LinkedIn profesyonel bir platform olduğundan spesifik olarak iş hayatımızdaki başarıları konuşuyoruz. Yazdığımız makalelerle uzmanlığımızı ortaya koyuyor, paylaşımlarımızla otorite olduğumuz konularda bilgi ve tecrübelerimizi paylaşıyoruz. İmposter sendromuna sahip kişilerin bu yazılara ve gönderilere maruz kalmasıyla zaten sahip oldukları olumsuz duyguların tetiklenmesi gayet doğal. Hatta kendini LinkedIn’de paylaşım yapmaya “layık” görmeyen kişilerle bile karşılaştım. Bu sebeple kendinizi yetersiz hissetmeyecek şekilde LinkedIn’de nasıl aktif kalabileceğinizle ilgili birkaç ipucu vermek istiyorum.
Elbette imposter sendromunu aşmak için bir profesyonelden yardım almanız çok önemli. Bu konu mental sağlık profesyonelleriyle çözebileceğiniz bir konu. Ancak olumsuz duygularınızı aşmak için yine LinkedIn’den faydalanabilirsiniz. Benim önerim öncelikle profilinizi optimal şekilde hazırlamak. Aldığınız eğitim, bugüne kadar çalıştığınız pozisyonlar, elde ettiğiniz başarılar…Profilinizi tamamladıktan sonra da ara sıra görüntüleyin. Çünkü içinizdeki hisler sübjektif; ancak ekranda gördüğünüz bilgiler objektif. Siz objektif olarak orada gördüğünüz başarıları elde ettiniz. Bunu asla unutmayın.
Bağlantıya geçip takip ettiğiniz kişileri dikkatli seçin. Hepimizin yaptığı işleri takdir ettiğimiz kişiler var; bunlar dünyaca ünlü iş insanları da olabilir, sektörünüzde otorite figürü haline gelmiş bir kişi de. Çoğu zaman tavsiyem bağlantı isteği gönderip takip etmeye kendi sektörünüzden başlayın. LinkedIn’de influencer haline gelmiş uluslararası şirketlerin CEO’ları gibi kişilerin iş hayatları bizimkilerden oldukça farklı. Bu yüzden LinkedIn’de yaptıkları paylaşımlarda sizin deneyimlerinizi yansıtacak ortak noktalar bulmak çok daha zor. Kendi sektörünüzdeki otorite figürleri gönderileriyle sizin için daha fazla değer yaratacaktır. Aynı zamanda bu kişilerle bağlantıya geçtiğinizde gerçek hayata da yansıtabileceğiniz ilişkiler kurabilir, hatta ihtiyacınız olduğunda tavsiye bile isteyebilirsiniz.
Bir diğer önerim aktif olarak paylaşım yapmanız. İş hayatındaki tecrübelerinizi paylaştığınız, başarılarınızı gösterdiğiniz veya tartışmaya açılmasını istediğiniz bir konuyu gündeme getirebilirsiniz. Böylece hem kendinize profesyonel bir ağ oluşturmuş hem de sizinle benzer şeyleri yaşayan kişilerden destek alabilir; onlara destek olabilirsiniz.
Konuşmaya dahil olun. Bilgi sahibi olduğunuz ve uzmanlık alanınızda olan konularda yapılan paylaşımlara yorum yaparak etkileşime geçin. Konuyla ilgili fikirlerinizi belirtebilir, tecrübelerinizi paylaşabilir veya sadece gönderi sahibini önemli bir konuya değindiği için tebrik edebilirsiniz. Endüstrinizin görünen yüzü olmak ve insanlardan yaptığınız katkılara istinaden olumlu dönüşler almak hem kendinize olan güveninizi artıracak hem de alanınızda otorite olmanıza destek olacak.
En önemli tavsiyeyi sona sakladım. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Herkesin hayat yolu ve kariyer macerası kendine özel, biricik. Dolayısıyla sizinle aynı engellerle karşılaşmamış, farklı zorlukları aşmış ve bambaşka bir hayat tecrübesi olan kişilerle kendinizi kıyaslamak sadece kendinizle ilgili olumsuz duygularınızı güçlendirecek. Kendinizi yalnızca eski halinizle kıyaslayın; referans noktanız yine kendiniz olsun. Çünkü nereden nereye geldiğinizi en iyi gösterecek ölçek nereden başladığınız. Başkalarının başarılarını kutlarken kendi başarılarınızı göz ardı etmeyin. Kendi şampiyonunuz olun, gerisi zaten gelecek. Bir sonraki yazımda görüşünceye dek, kendinize iyi bakın; aklınızın bir köşesindeki o negatif sesi de biraz kısın. Başarılar!